11 Temmuz 2012 Çarşamba

Savaşı Düşünmek

   1- Nükleer silahlar, herkesin bir konuda görüş birliğine varması sonucunu getirmiştir; bir atom savaşının herhangi bir galibi olmayacak, tek bir mağlubu olacaktır: dünya. Ama, önceleri atom savaşının çevreyi tahrip ettği fark edilmişken, sonra çevreyi tahrip eden her savaşın bir atom savaşı olduğu ve en onunda artık her savaşın zorunlu olarak çevreyi tahrip edeceği kanısı hasıl olmuştur. Atom bombası atan kimse, yalnızca yansızlara savaş ilan etmekle kalmaz, tüm dünyaya savaş ilan etmiş olur.
   2- Savaş artık iki ephe arasında olmamaktadır. Bağdat'taki Amerikalı gazeecilerin sergilediği utanç verici manzarayla, çok daha büyük boyutlarda olmak üzere, Irak karşıtı ittifak ülkelerinde yaşayan milyonlarca Irak yanlısı Müslüman'ın sergilediği manzara arasında bir fark yoktur. Eski savaşlarda potansiyel düşmanlar savaş suçlusu olarak hapsediliyor; düşman toprağından düşmanın haklılığını dile getiren bir yurttaş, savaş sonunda idam ediliyordu. Ama artık savaş, çokuluslu bir kapitalizmin doğası nedeniyle savaşan cephelerle sınırlı kalamaz. Irak'ın batı sanayilerince silahlandırılması bir raslantı değildir. Tek tek devletlerin Tek tek devletlerin denetimi dışında olması, gelişmiş kapitalizmin doğasında vardır. Amerikanhükümeti televizyon şirketlerinin düşman rolünü oynadıklarını gördüğünde, hala bazı komünizm yanlısı entellerin komplosu karşısında bulunduğuna inanıyor, buna paralel olarak olarak televizyon şirketleri, rüşvetçi gangstere telefondan rotatiflerin gürültüsünü dinletip, "Basın dostum, basını susturamazsın," diyen kahraman Humphrey Bogart'ı oynadıkları yanılsamasına kapılıyorlarlar. Ama, haber satmak, haber sanayiinin dayandığı en önemli temellerden biridir. Medyanın savaş çığırtkanlığı yapmadığını söylemiyoruz; yalnızca, içeriği önceden saptanmış mekanik bir çığırtkanlık bu. Demek ki artık savata herkesin cephe gerisi düşmanları var; Clausewitz'in kabul edemeyeceği bir şeydi bu.
   3- Medya susturulsa bile, yeni iletişim teknolojileri durdurulması olanaksız bilgi akışlarına olaak sağlamaktadır; bir diktatör bile bu bilgi akışını durduramaz, çünkü onun bile vazgeçemeyeceği asgari teknolojik altyapı kullanılarak gerçekleştirilen bir iletişim sözkonusudur. Bu bilgi akışı geleneksel savaşlarda gizli servislerin gördüğü işi görür. Her tür şaşırtma olasılığını ortadan kaldırır; düşmanın şaşırtılamadığı bir savaş ise olanaklı değildir. Savaşta istihbaratçıların düşmanla işbirliğine girmesi genel niteliklidir. Oysa bilgi akışı daha fazlasını yapar: sürekli olarak sözü düşmana verir(halbuki her savaş politikasının amacı düşman propagandasını engellemektir.) ve tarafların moralini bozarak hükümete olan güvenini sarsar(ghalbuki Clausewitz zafere ulaşılabilmesi için savaşanların manevi bütünlüğünün şart olmasını söylüyordu). Geçmişteki her savaş, yurttaşların, bu savaşın haklılığına inanarak, düşmanı yok etme arzusu içinde olmalarına dayanıyordu. Oysa şimdi bilgi akışı yurttaşların inancını sarsmakla kalmamakta, onları düşmanların ölümüne duyarlı hale getirmektedir- ölüm artık uzak ve belirsiz bir şey olmaktan çıkmış, kabul edilemez görsel bir kanıt niteliği kazanmıştır.
   4- Tüm bunlar Foucault'nun sözünü ettiği gerçekle iletişim içindedir: Artık iktidar tek parçadan olşmuş, tek merkezli bir şey olmayıp, yayılmış, parçalanmış, uzlaşımların sürekli yığılması ve dağılmasından oluşmuş bir şeydir. Savaş artık iki ülkeyi karşı karşıya getirmemekte; sonsuz iktidarları karşı karşıya getirmektedir. Bu oyunda tekil iktidar merkezleri yarar sağlarlar, ama olsa olsa başkalarının zararına. Eski savaş silah tüccarlarını zenginleştirirken ve bu kazanç bazı ticari alışverişlerin geçici olarak kesintiye uğramasını kısmen önemsiz hale getirirken; yeni savaş gene silah tüccarlarını zenginleştirmekte, ama hava taşımacılığını, eğlence ve turizm sektörlerini, medyayı ve genel olarak sistemin belkemiğini oluşturan tüm ikincil üretim sanayiini sekteye uğratmaktadır. Savaş haberiyle birlikte borsada bir yükselme oldu, ama olası bir barışa ilişkin ilk haberlerle aynı şekilde yükselmeye devam etti. Ne ilk yükselmede bir sinizmden ne de ikinci yükselmede bir erdemden söz edilebilir. Borsa iktidar oyunundaki dalgalanmaları kaydeder. Savaşta bazı ekonomik güçler başka ekonomik güçlerle rekabet içindedir ve bu rekabetin mantığı ulusal güçlerin mantığını aşar.  Devletlerin tüketimi gerilimi gerektirirken, bireysel tüketimler mutluluu gerektirir. Çatışma ekonomik açıdan oynanır.
   5- Tüm bu ve başka nedenler yüzünden savaş artık, eski savaşlar gibi, seri programlanmış sistemlerle değil, paralel programlanmış sistemlere benzemektedir. Çeviri yapabilen veya belirli bilgi verilerinden sonuçlar çıkarabilen makinelerin yapımında kullanılan seri programlanmış sistem programcı tarafından, belirli sayıda kurala dayanarak, ardışık kararla alabilecek şekilde oluşturulur; bu kararlardan her biri bir önceki kararın değerine bağlı olup, bir dizi ikili alternatiften oluşmuş bir ağaç yapısını izler. Eski savaş stratejisi şu mantık üzerine kuruluydu: Düşman birliklerini doğuya kaydırmışsa, bundan güneye doğru ilerleme niyeti olduğunu çıkarmalıyım. bu durumda aynı mantığı izleyerek ben de birliklerimi kuzeydoğu yönüne kaydıracağım. Düşmanın kuralları aynı zamanda bizim kurallarımızdı ve her iki taraf da sırası geldiğinde bir karar alabiliyordu., satranç karşılaşmalarında olduğu gibi. Oysa paralel bir sistem işleticinin önceden karar veremeyeceği ve öngöremeyeceği bir ağırlıklar dağılımına göre nihai bir konfigürasyon çerçevesinde kendini düzenleme kararını bir ağın tekil hücrelerine bırakır. İşletici bu düzenleme kararını bir ağın tekil hücrelerine bırakır. İşletici bu düzenlemeye önceden karar veremez, çünkü ağ önceden almadığı kurallar-veriler ayrımını tanımaz. Yeni bağlantıcı veya nöral ağlı adı verilen böyle bir sistemin verilen yanıtın beklenen yanıtla karşılaştırması, ardışık deneylerle ağırlıkların ayarlanması yoluyla denetlenebileceği doğrudur. Ama bu işleticininz zamanının olmasını, ağırlıkları karşılıklı olarak çelişik tarzda yeniden dağıtan rakip iki işleticinin olmamasını ve son olarak ağın tekil hücrelerinin işleticilerin davranışına ilişkin çıkarsamalarına dayalı kararlar vermemelerini ve en önemlisi ağın mantığına aykırıçıkarlarının olmamasını gerektirir. Oysa, iktidarın bölünmüşlüğüne dayalı bir sistemde her hücere kendi çıkarlarına göre tepki verir; bu çıkarlar bu işleticinin çıkarlarıyla aynı değildir ve ağın öz dinamik eğilimleriyle herhangi bir ilgileri yoktur. Sonuç olarak, eğretileme yoluyla olsa bile, savaş yeni bağlantıcı bir sistem ise savaşan iki takımın iradesinden bağımsız olarak gelişir ve düzenlenir.
UMBERTO ECO

11 Şubat 2012 Cumartesi

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ*

10 Aralık 1948 
Başlangıç
İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu,

İnsan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksunluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak ilan edilmiş bulunduğunu, insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğunu,

Uluslar arasında dostça ilişkiler geliştirmenin önemli olduğunu,

Birleşmiş Milletler halklarının, Birleşmiş Milletler Kuruluş Belgesinde, temel insan haklarına, kişinin onuruna ve değerine, erkekler ile kadınların hak eşitliğine olan inançlarını teyit ettiklerini ve daha geniş özgürlük içinde toplumsal gelişme ve daha iyi bir yaşam düzeyini sağlamaya kararlı olduklarını,

Üye Devletlerin, Birleşmiş Milletlerle işbirliği içinde, insan haklarının ve temel özgürlüklerin evrensel olarak saygı görmesi ve gözetilmesini sağlamayı taahhüt ettiklerini,

Bu hak ve özgürlüklerde ortak bir anlayışa sahip olmanın, bu taahhüdün tam olarak gerçekleşmesi için büyük önem taşıdığını göz önüne alarak,

Genel Kurul,
Bütün halklar ve uluslar için bir ortak başarı ölçüsü olarak bu insan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder; öyle ki,

Her birey ve toplumun her organı bu Bildirgeyi daima gözönünde bulundurarak, bu hak ve özgürlüklere saygının yerleşmesini amaçlayan eğitim ve öğretim yoluyla; ve hem üye Devletlerin halklarında hem de egemenlikleri altındaki halklarda bu hak ve özgürlüklerin evrensel ve etkin olarak tanınmasını ve gözetilmesini amaçlayan ulusal ve uluslararası tedrici önlemler alarak çaba göstersinler.
Madde 1Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 21.    Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.
2.    Ayrıca, bağımsız, vesayet altında ya da kendi kendini yönetemeyen ya da egemenliği başka yollardan sınırlanmış bir ülke olsun ya da olmasın, bir kişinin uyruğu olduğu ülke ya da memleketin siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsüne dayanarak hiçbir ayrım yapılamaz.
Madde 3Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.

Madde 4Hiç kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz; her türden kölelik ve köle ticareti yasaktır.
Madde 5Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz.
Madde 6Herkesin, nerede olursa olsun, yasa önünde bir kişi olarak tanınma hakkı vardır.
Madde 7Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasa tarafından eşit korunmaya hakkı vardır. Herkes, bu Bildirgeye aykırı herhangi bir ayrımcılığa ve ayrımcı kışkırtmalara karşı eşit korunma hakkına sahiptir.
Madde 8Herkesin anayasa ya da yasayla tanınmış temel haklarını ihlal eden eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yolundan yararlanma hakkı vardır.
Madde 9Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10Herkesin, hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde ve kendisine herhangi bir suç isnadında bağımsız ve yansız bir mahkeme tarafından tam bir eşitlikle, hakça ve kamuya açık olarak yargılanmaya hakkı vardır.
Madde111.    Kendisine cezai bir suç yüklenen herkesin, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı, kamuya açık bir yargılanma sonucunda suçluluğu yasaya göre kanıtlanıncaya kadar suçsuz sayılma hakkı vardır.
2.    Hiç kimse, işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan herhangi bir fiil yapmak ya da yapmamaktan dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye, suçun işlendiği sırada yasalarda öngörülen cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 12Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, evine ya da yazışmasına keyfi olarak karışılamaz, onuruna ve adına saldırılamaz. Herkesin, bu gibi müdahale ya da saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı vardır.
Madde 131. Herkesin, her Devletin sınırları içinde seyahat ve oturma özgürlüğüne hakkı vardır.
2. Herkes, kendi ülkesi de dahil, herhangi bir ülkeden ayrılma ve o ülkeye dönme hakkına sahiptir.
Madde 141.    Herkesin, sürekli baskı altında tutulduğunda, başka ülkelere sığınma ve kabul edilme hakkı vardır.
2.   Gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan kaynaklanan ya da Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı fiillerden kaynaklanan kovuşturma durumunda, bu hak ileri sürülemez.
Madde 151.    Herkesin bir ülkenin yurttaşı olmaya hakkı vardır.
2.   Hiç kimse keyfi olarak uyrukluğundan yoksun bırakılamaz, kimsenin uyrukluğunu değiştirme hakkı yadsınamaz.
Madde 161.    Yetişkin erkeklerle kadınların, ırk, uyrukluk ya da din bakımından herhangi bir sınırlama yapılmaksızın, evlenmeye ve bir aile kurmaya hakkı vardır. Evlenmede, evlilikte ve evliliğin bozulmasında hakları eşittir.
2.    Evlilik, ancak evlenmeye niyetlenen eşlerin özgür ve tam oluruyla yapılır.
3.    Aile, toplumun doğal ve temel birimidir; toplum ve Devlet tarafından korunur.
Madde 171.    Herkesin, tek başına ya da başkalarıyla ortaklık içinde, mülkiyet hakkı vardır.
2.    Kimse mülkiyetinden keyfi olarak yoksun bırakılamaz.
Madde 18Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını, tek başına veya topluca ve kamuya açık veya özel olarak öğretme, uygulama, ibadet ve uyma yoluyla açıklama serbestliğini de kapsar.
Madde 19Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsar.
Madde 201.    Herkes, barış içinde toplanma ve örgütlenme hakkına sahiptir.
2.    Hiç kimse, bir örgüte üye olmaya zorlanamaz.

Madde 211.    Herkes, doğrudan ya da serbestçe seçilmiş temsilcileri aracılığıyla ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.
2.    Herkesin, ülkesinde kamu hizmetlerinden eşit yararlanma hakkı vardır.
3.    Halk iradesi, hükümet otoritesinin temelini oluşturmalıdır; bu irade, genel ve eşit oy hakkı ile gizli ve serbest oylama yoluyla, belirli aralıklarla yapılan dürüst seçimlerle belirtilir.

Madde 22Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, toplumsal güvenliğe hakkı vardır; ulusal çabalarla, uluslararası işbirliği yoluyla ve her Devletin örgütlenme ve kaynaklarına göre herkes insan onuru ve kişiliğin özgür gelişmesi bakımından vazgeçilmez olan ekonomik, toplumsal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.

Madde 231.    Herkesin çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2.    Herkesin, herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
3.    Çalışan herkesin, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı vardır; bu, gerekirse, başka toplumsal korunma yollarıyla desteklenmelidir.
4.    Herkesin, çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı vardır.
Madde 24Herkesin, dinlenme ve boş zamana hakkı vardır; bu, iş saatlerinin makul ölçüde sınırlandırılması ve belirli aralıklarla ücretli tatil yapma hakkını da kapsar.
Madde 251.    Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.
2.    Anne ve çocukların özel bakım ve yardıma hakları vardır. Tüm çocuklar, evlilik içi ya da dışı doğmuş olmalarına bakılmaksızın, aynı toplumsal korumadan yararlanır.

Madde 261.    Herkes, eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel öğrenim aşamalarında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitim herkese açıktır. Yüksek öğrenim, yeteneğe göre herkese eşit olarak sağlanır.
2.    Eğitim, insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu yerleştirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki etkinliklerini güçlendirmelidir.
3.    Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir.

Madde 271.    Herkes, topluluğun kültürel yaşamına özgürce katılma, sanattan yararlanma ve bilimsel gelişmeye katılarak onun yararlarını paylaşma hakkına sahiptir.
2.    Herkesin kendi yaratısı olan bilim, yazın ve sanat ürünlerinden doğan manevi ve maddi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.

Madde 28Herkesin bu Bildirgede ileri sürülen hak ve özgürlüklerin tam olarak gerçekleşebileceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.

Madde 291.    Herkesin, kişiliğinin özgürce ve tam gelişmesine olanak sağlayan tek ortam olan topluluğuna karşı ödevleri vardır.
2.    Herkes, hak ve özgürlüklerini kullanırken, ancak başkalarının hak ve özgürlüklerinin gereğince tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ile demokratik bir toplumdaki ahlak, kamu düzeni ve genel refahın adil gereklerinin karşılanması amacıyla, yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olabilir.
3.    Bu hak ve özgürlükler, hiçbir koşulda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.

Madde 30Bu Bildirgenin hiçbir hükmü, herhangi bir Devlet, grup ya da kişiye, burada belirtilen hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan herhangi bir etkinlikte ve eylemde bulunma hakkı verecek şekilde yorumlanamaz.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Akşam yazarını ağlatan yolculuk

Akşam yazarının yolculuğu, Ankara AŞTİ'de tuhaf bir şekilde son buldu...
Akşam yazarını ağlatan yolculuk Akşam yazarı Özlem Çelik, kendisini ağlatan yolculuğu bugünkü köşesinde okurlarıyla paylaştı..

'Bayan yanı' saplantısı

Mizah dergisi 'Bayan Yanı'nın neden çıktığını artık daha iyi anlıyorum...
8 Ocak 2012 tarihinde, saat 17.00'de İstanbul-Ankara seferini yapan bir otobüse bindim. 18 numaralı koltuktaki yolculuğum Ankara AŞTİ'de, tuhaf bir şekilde son buldu.

Yanımdaki kadın yolcu indi. Ben, bir sonraki durak olan Söğütözü'nde ineceğim için yerimden kalkmadım. Ankara'dan Mersin'e devam edecek olan otobüs, yeni yolcularını almaya başlayınca elinde benimkiyle aynı koltuk numarası olan bir delikanlı geldi yanıma. 'Az sonra ineceğim. Siz cam kenarına geçin, ben de eşyamı toplayayım' diyerek kendisine yol verdim. Geçti, oturdu.

O sırada genç muavinin bize dik dik baktığını gördüm. Koşar adımlarla yanımıza geldi. Bana, en ön sıranın boş olduğunu söyledi. 'Birazdan ineceğim, gerek yok' dedim. Gazetelerim, kitaplarım, bilgisayarım, telefonum, çantam... Daracık alanda eşyamı toplamaya çalışıyordum.

İkna olmayan muavin bu sefer yanımdaki delikanlıya döndü, 'Sen öne geç!' dedi. Kendisinden üç beş yaş büyük muavinin sözlerini emir telakki eden delikanlı ayağa fırladı. 'Lütfen kalkmayın. Burada oturmanızın benim için bir mahsuru yok. Sizin için de sorun değilse... Kucağımda bu kadar eşyayla kalkmam zor olacak...' dedim. Genç çocuk tekrar yerine oturdu.
Muavin hala tepemizde dikiliyordu

ERKEK-BAYAN YAN YANA OTURTMUYORUZ

'Erkek-bayan yan yana oturtmuyoruz! Ya biriniz ya diğeriniz öne geçecek!' deyince tepemin tası attı!
'Ne demek oturtmuyoruz?'
'Yasak! Erkek-bayan yan yana oturamazsınız!'
'Öncelikle erkek-bayan değil, erkek-kadın demen gerekiyor. Bayan bir hitap şeklidir, cinsiyet değil. İkinci olarak benim nereye oturacağıma ben karar veririm. Kalkmıyorum!'
'Şirketin kuralı böyle! Yasak! Oturamazsınız!'

SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM NAMUSUMU KORUMAYA ÇALIŞIYORSUN?

Bu buyurgan ses tonunu ve ikna edicilikten uzak, insanlıktan nasibini almamış cümleyi duyunca ayağa fırladım...

'Sen kim oluyorsun da benim namusumu korumaya çalışıyorsun? Bu gencecik çocuğa da bana da hakaret edecek cesareti
nereden buluyorsun! Biz yan yana 5 dakika seyahat etmekten rahatsız olmuyoruz ama sen bizim yan yana oturmamızdan rahatsız mı oluyorsun? Bu nasıl bir sapıklık yaaa!'

Muavinin yüzündeki ifadeyi görünce güleyim mi ağlayayım mı şaşırdım. Ağzı bir karış açıktı. Matematiği 10'a kadar saymakla sınırlı olan birine üç bilinmeyenli denklem sormuştum sanki! Neye karşı çıktığımı anlamaya çalışırken bir yandan da 'erkekliği' elden bırakmıyor, takılmış plak gibi 'oturamazsınız' demeye devam ediyordu.

Herkes yerinden kalkıp bize bakıyor ama kimsenin gıkı çıkmıyordu. Yarı yaşımdaki bir muavinin bana ahlak dersi vermesi, benim neredeyse çocuğum olacak yaştaki delikanlıyı sapıklıkla itham etmesi kimseyi rahatsız etmişe benzemiyordu...

BEN BU MUAMELEYİ KABUL EDEMEM!

O manzara karşısında iyice canım yanmışken arkamdaki ses ipleri hepten kopardı... 'Hanımefendi, neye karşı çıktığınızı anlamadım. Sizi düşünüyorlar? Niye geçmiyorsunuz öne?'

Yanında annesiyle yolculuk eden orta yaşlı bir adamın benim tavrımı sorgulayan sözleri cinleri tepeme çıkardı.
'Size sapık muamelesi yapılıyor. Bana ise korunmaya muhtaç aciz mahluk... Ve bundan niye rahatsızlık duyduğumu anlamıyorsunuz, öyle mi? Yazıklar olsun! Bana bakınca insan değil bir kadın gördüğünüz için kızıyorum! Bunları içselleştirdiğiniz için kadınlar tecavüze uğruyor, dayak yiyor anlamıyor musunuz? Uçakta kadınlarla yan yana seyahat ederken namuslu, otobüste namussuz mu oluyorsunuz? Siz sapık olmayı kabul edin ama ben bu muameleyi kabul edemem!'

İNSAN MUAMELESİ GÖRMEK BU ÜLKEDE NEDEN BU KADAR ZOR?

Homurdanmalar duyuyordum... Yanındaki delikanlıyla 5 dakika seyahat etmek için çırpınan orta yaşlı kadın muamelesi görmeme ramak kalmıştı çünkü kimse ne dediğimi anlamıyordu. 'İndirin beni' diye bağırdım... Kapılar açıldı. Otobüsten kendimi dışarı attım ve eşimi aradım. Ağlıyordum...
'Bu firmaya ayrımcılıktan dava açacağım... İnsan olmak, insan muamelesi görmek bu ülkede neden bu kadar zor? 
Vatan

12 Ocak 2012 Perşembe

Otostopçunun Galaki Rehberi

Galaksinin Batı Sarmal Kolu´nun bir ucunda, haritasi bile çıkarılmamış ücra bir köşede gözlerden uzak, küçük ve sarı bir güneş vardır.
Bu güneşin yörüngesinde, kabaca yüz kırk sekiz milyon kilometre uzağında, tamamiyle önemsiz ve mavi yeşil renkli küçük bir gezegen döner. Gezegenin maymun soyundan gelen canları öyle ilkeldir ki dijital kol saatinin hala çok etkileyici bir buluş olduğunu düşünürler.

Bu gezegenin şöyle bir sorunu vardı - daha doğrusu eskiden vardı: Üzerinde yaşayan halkın büyük bölümü çoğu zaman mutsuzdu. Bu sorun için pek çok çözüm önerilmişti, ama bunların çoğu genellikle yeşil renkli küçük kağıt parçalarının hareketleriyle ilgiliydi. Bu da tuhaftı, çünkü aslında mutsuz olanlar yeşil renkli küçük kağıt parçaları değildi.

Bu nedenle sorun varlığını sürdürdü; halkın çoğunun durumu kötüydü ve onların büyük bir bölümü ise sefildi, dijital kol saatleri onlar bile.

Her şeyden önce, ağaçlardan inmekle büyük bir hata ettiklerini düşünenlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Bazıları ağaçlara çıkmanın bile yanlış bir hamle olduğunu ve hiç kimsenin okyanuslardan ayrılmamış olması gerektiğini söylüyordu.

Sonra adamın birinin, değişiklik olsun diye bundan böyle halka nazik davranmanın ne kadar iyi olacağını dile getirdiği için bir ağaca çivilenmesinden yaklaşık iki bin yıl sonra, bir perşembe günü Rikmansworth de küçük bir kafede tek başına oturan bir kız, bunca zamandır ters giden şeyin ne olduğunu birdenbire fark edip en sonunda dünyanın nasıl iyileştirebileceğini ve mutluluğun hüküm sürdüğü bir yere dönüştürülebileceğini anlamıştı. Bu sefer doğru olanı bulmuştu, bu işe yarayacak ve hiç kimsenin bir yerlere çivilenmesi gerekmeyecekti.

Ama ne yazıktır ki, bir telefon bulup birilerine bundan söz edemeden korkunç, aptal bir felaket meydana geldi ve fikir sonsuza dek yitip gitti.

Bu, o kızın öyküsü değil.

Ama o korkunç, aptal felaketin ve onun doğurduğu bazı sonuçların öyküsüdür.

Bu aynı zamanda bir kitabın, Otostopçunun Galaksi Rehberi denen bir kitabın - Dünya´ya ait olmayan, Dünya´da asla yayınlanmamış ve o korkunç felaket meydana gelene dek bir Dünyalı tarafından ne görülmüş ne de duyulmuş bir kitabın öyküsüdür.

Yine de her şeyiyle dikkate değer bir kitaptı.

Aslında, belki de Küçükayı´nın -hiçbir dünyalının adını bile duymadığı- büyük yayın kuruluşlarından şimdiye dek çıkmış en dikkate değer kitaptı.

Yalnızca her şeyiyle dikkate değer bir kitap değil, son derece başarılı bir kitaptı da - Gökyüzü Evinizin Bakım Derlemesi´nden daha popülerdi, Sıfır Yerçekiminde Yapılacak Elli Üç Şey Daha dan daha çk satmıştı ve Ooln Colluphi in piyasaya bomba gibi düşen felsefi üçlemesi Tanrı Nerede Yanlış Yaptı, Tanrı nın En Büyük Hatalarından Birkaçı ve Bu Tanrı Da Kimmiş den daha çok tartışma koparmıştı.
Galaksinin Dış Dığu Kıyısı´nın daha fazka refaha ulaşmış uygarlıklarının pek çoğunda Otostopçunun Rehberi bütün bilgi ve bilgeliğin standart hazinesi olarak herkesçe kabul gören büyük Ana Galaktika Ansiklopedi sinin yerini çoktan almıştı. Çünkü içinde atlanan pek çok şey bulunmasına ve uydurmalarla ya da en azından büyük hatalarla dolu olmasına rağmen kendinden önceki daha sıkıcı çalışmaya iki yönden üstünlük sağlamıştı.
Bunlardan birincisi daha ucuz olması, ikincisiyse kapağında kocaman, dostane harflerle PANİĞE KAPILMA yazmasıydı.

Ama o korkunç, aptal Perşembe nin ve onun olağandışı sonuçlarının ve o sonuçların bu dikkate değer kitapla kaçınılmaz bir şekilde iç içe geçişinin hikayesi çok basit bir şekilde başlıyordu.

Bir evle başlıyordu...

Douglas Adams

Özgürlük

Bu lanetlenmiş adamın, kendisine duyulan nefreti farkedecek kadar bile düş gücüne sahip olmadığı söylenir. Aslında inanması zor ama, kendi güvenliği için çok az önlem almış olduğu bir gerçekti. Ünlü bir devlet gazetesinde yayımlanan bir konuşmasında Mr. de P. bir zamanlar şöyle demişti. "özgürlük düşüncesi 'İlahi Yaratıcının Eylemi'nde hiç bir zaman var olmamıştır. İnsanların düşüncelerinin, tartışmalarının çoğalmasından isyan ve anarşiden başka bir şey doğmaz; sebat ve itaat için yaratılan dünyamızda isyan ve anarşi günahtır. İlahi Güç'ün ifadesi 'mantık' değil 'otoritedir' ve Tanrı, Evren'in diktatörüdür.
Joseph Conrad